
Oğuz Atay, Tutunamayanlar romanıyla özdeşleşmiş bir yazardır. Tutunamayan olmak, bir zorunluluk değil; var olan düzene karşı durmayı, başkaldırmayı ve bireyi/bireyselliği yok eden kapitalist sistemi eleştirmeyi içeren bir tercihtir. Oğuz Atay’ın eserlerinde genel konu olarak kabul edilebilecek “tutunamayanlar” kavramı, bu dünyada tutunanlara karşı yapılmış ironik bir göndermedir. Berna Moran, küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan Atay’ın, saldırısını tutunanların anlamayacağı ya da reddedeceği türden bir romanla gerçekleştirdiği görüşündedir. İnsanı kendi kendisiyle yüzleşmeye davet eden roman, yalnızlık ve anlaşılmama temel izlekleriyle düşünen ve sorgulayan bireyin kendini bulduğu bir alan sunar. Ancak bu alanın dışında kalan, kadındır.
Tutunamayanlar İnceleme
Olay örgüsünün ön planda olmadığı, daha çok bir karakter romanı olarak kabul edilebilecek bu eser, kullanılan farklı anlatım teknikleriyle zenginleşmekle birlikte, bu teknikler okuyucunun kitaba tutunmasını zorlaştırır. Üçüncü tekil şahıs anlatımının iç monolog ve bilinç akışı teknikleriyle desteklendiği roman, yoğun simge kullanımıyla dikkat çeker. İsa karakteri, simge kullanımına verilebilecek en iyi örnektir. Selim–İsa eşleşmesi; yalnızlık, anlaşılmama ve gerçeklik bağlamında eşsiz bir kurgudur. Günseli de bir simgedir; Selim’in iç dünyasını ve âşık yönünü ortaya çıkarmak için kullanılmıştır.
Arkadaşı Selim’in intiharı üzerine onun geçmişine yolculuk eden Turgut Özben’in hikâyesinin anlatıldığı romanın ana karakterleri Selim Işık, Turgut Özben, Süleyman Kargı, Metin Kutbay, Nermin Özben ve Günseli Ediz’dir. Romanda, Oğuz Atay’ın eserlerinin genelinde olduğu gibi, erkek karakterlerin hâkimiyeti vardır. Sanki yazarın kadınlardan uzak durmak isteyen bir tavrı vardır.
Tutunamayanlar Romanının Tutunan Kadın Karakterleri
Kadın karakterler romanda birer “tutunan” olarak yer alır; burjuva sınıfının temsilcisidirler. Erkeği kendini sorgulamaktan alıkoyan, var olan düzende bir yer edinmeye ve rutine zorlayan kadın modeli, erkek için tehdit oluşturur. Bu modelin bir alternatifi de yoktur. Kadınlar tek tiptir; burjuva yaşam tarzını benimser, düzenlerini bozmak istemezler.
Nermin karakteri, bir birey olmaktan ziyade Turgut’un karısı ve çocuklarının annesi rolünü üstlenmiştir. Turgut’u tutunan konumuna bağlayan, daha çok onun varlığını somutlaştırmak için kurgulanmış bir karakterdir. İç dünyasına ait herhangi bir veri yoktur; roman boyunca sesi duyulmaz, hatta görünmezdir:
“…Turgut Özben ve eşi, ne kadar genç görünüyorlar resimde. Kim? Tabii Turgut canım. Ya karısı? O görünmüyor. Nasıl görünmüyor? Çok makyaj yapmış işte; gerçek anlaşılmıyor…”
Selim Işık’ın hayatındaki kadınlar – Zeliha, Aysel ve Günseli – ise birer tanık konumundadır; Selim’in yaşadıklarına dair aktarımlarda bulunurlar. Yazar onları da birer “tutunan” olarak konumlar; kendi ağızlarından bir onaylama ya da reddediş duyulmaz. Selim’in kadınlarla ilişkisi çelişkilidir. Bir kadının yakınlığına ve sıcaklığına ihtiyaç duyduğu anlar, bir kırılma noktası oluşturacak gibi olsa da, hemen geri çekilir. Bir kadın tarafından “ele geçirilmek” ve terk edilmek korkusu, onun için önemli bir çıkmazdır:
“…ellerime sarılır, beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni, alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlık alışkanlığımı kaybettirme.”
Kadın karakterler arasında tek aykırı olan, Nazmiye Erdoğdu’dur. Bir ev ya da aile hayatı yoktur. Bu durum, onun yaptığı bir tercih değil; yaşadığı sonuçsuz ilişkiler yüzünden geldiği noktadır. Bu nedenle Nazmiye karakterini tutunamayan olarak konumlandırmak doğru olmaz; ancak tutunamayanlara karşı bir özleminin olduğu da inkâr edilemez: “Hiç bitmeyecek yarım yamalak yaşantıların özlemi var içimde. Her an tehlike, her an belirsizlik. Hiçbir maceraya değişmezdim onların yaşantılarını. Bütün tutunamayanları birden görür gibiyim: aslında hiçbirini görmemiş olsam bile.”
Oyunbozan Kadınlar
Oğuz Atay’ın sisteme başkaldıran erkek karakterleri, kadın sesini bastırarak ataerkil düzenle iş birliği yapar ve böylece kendi içlerinde çelişkiye düşerler. Cinsiyet rollerinin, bireylerin tercihi dışında, toplum tarafından belirlendiği erkek egemen bir dünyada Atay da bu kalıpların dışına çıkmaya çalışmamıştır. Eserlerinin büyük ölçüde otobiyografik unsurlardan beslendiği dikkate alındığında, onun kadınlarla ilişkilerinin romana yansıdığını söylemek mümkündür. İlk eşinden fikir uyuşmazlığı nedeniyle ayrılması, en yakın arkadaşının eski eşi Sevin Seydi’ye olan büyük aşkı ve bu aşkın sonuçsuzluğu, kadınlara olan mesafesinin bir göstergesi değil midir?
Turgut, Selim’le bağlarının son zamanlarda kopmasını, Günseli ile ilişkisine bağlar; kadınlar “oyunbozan”dır. Tıpkı Atay’ın, Sevin Seydi’ye olan aşkı yüzünden en yakın arkadaşını kaybetmesi gibi. Eğer oyunbozan olmak, tutunamayanların bir özelliği ise, o hâlde kadınlar da birer tutunamayan değil midir?
Oğuz Atay’ın eserlerini okurken insanın aklına hep aynı soru takılır: Atay, okuyucusunun kadın olabileceğini ve onunla aynı tarafta yer alacağını hiç düşünmüş müdür? O yıllarda erkek egemen bir okuyucu kitlesinin var olduğu ve yazarın buna göre davrandığı savunulabilir. Oysa günümüzde yapılan araştırmalar, kitap okuyan kadın ve erkek oranının eşit olduğunu göstermektedir. Mevcut düzene pervasızca başkaldıran ve tutunanları zekice alaya alan bir yazarın, kadını bu oyuna dahil etmemesi dikkat çekicidir.
Atay, Oğuz. Tutunamayanlar. İstanbul: İletişim Yayınları, 1998
Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış. İstanbul: iletişim Yayınları, 1990
Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Oğuz Atay yaşasaydı belki cevabını verebilirdi:(
Valla sanki adima kitap yazılmış ben nazmiye erdoğdu adımı cok mu aradınız