
Nobel Akademisi, Kazuo Ishiguro’yu “büyük duygusal güce sahip romanlarında, dünya ile hayali algı arasındaki uçurumu görünür kıldığı” için ödüle layık gördüğünü açıkladığında, edebiyat dünyası onun ustalığını bir kez daha tescillemiş oldu. Özellikle Günden Kalanlar ile belleklere kazınan Ishiguro, modern edebiyatın en özgün seslerinden biri olarak kabul edilir.
1954’te Nagasaki’de dünyaya gelen Japon asıllı İngiliz yazar ve senarist, henüz çocuk yaşta ailesiyle birlikte İngiltere’ye göç etti. Surrey’deki Guildford kasabasında geçen çocukluğu, onu şekillendiren ilk yıllar oldu. University of Kent’te İngiliz edebiyatı ve felsefe eğitimi aldıktan sonra, University of East Anglia’da yaratıcı yazarlık yüksek lisansını tamamladı.
1981’de yayımlanan üç kısa öyküsüyle edebiyat sahnesine adım atan Ishiguro, o günden bu yana yalnızca yazmaya adanmış bir hayat sürdü. Beni Asla Bırakma, Uzak Tepeler, Gömülü Dev, Öksüzlüğümüz, Avunamayanlar, Çocukluğumu Ararken ve Değişen Dünyada Bir Sanatçı gibi eserlerinde insan ruhunun derin dehlizlerine yolculuk etti.
1989’da yayımlanan Günden Kalanlar, onun en bilinen ve en çok yankı uyandıran eseri olarak öne çıkar. 1993’te sinemaya uyarlanan roman, Anthony Hopkins ve Emma Thompson’ın unutulmaz performanslarıyla beyaz perdeye taşınmış; izleyicilere tıpkı romanın satırlarında olduğu gibi ağırbaşlı, hüzünlü ve zarif bir yolculuk sunmuştur.
Günden Kalanlar (The Remains of The Day)
“Keyfine bakmalısın. Akşam günün en güzel zamanıdır. Günlük işini tamamlamışsındır, ayaklarını uzatıp keyfine bakabilirsin artık. Bence böyle bu iş. İstediğine sor, herkes aynı şeyi söyleyecektir sana. Akşam, günün en güzel zamanıdır.”
“Ne de olsa, zamanı geriye döndüremezsiniz artık. İnsan oturup böyle olmasaydı nasıl olurdu diye ömür boyu kafa yoramaz. Çoğu insan kadar iyi, hatta belki daha iyi şeylere sahip olduğunu fark edip şükretmeli.”
Stevens adında bir kâhya, II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde Amerikalı yeni patronunun isteği üzerine eski bir çalışma arkadaşına iş teklif etmek üzere yola çıkıyor. Basit bir taşra yolculuğu sorgulamaya dönüşüyor. Yeni deneyimler, geçmiş zamanlarda acı verici yansımalara yol açarken utanç ve kafa karışıklığı, sayfalar döndükçe sis gibi kalınlaşıyor.
Empati kurduğunuz bir şeyden nefret edebilir misiniz? Bu roman bunun için iyi bir argüman oluşturuyor. Ishiguro, naif ve sevilesi görünen kuralcı ve geleneklerin kıskacında bir karakter yaratarak, haysiyet saplantısının ne kadar ölümcül olabileceğini gösteriyor.
Stevens hayatını, doğru olduğuna inandığı yüksek bir amaca hizmet etmek için harcamıştı; İngiltere’nin önde gelen beylerinden birine koşulsuz, sorgusuz sualsiz hizmet etmek. Ancak Nazi sempatizanı, ölümcül hatalar yapmış bir adama hizmet ederek geçirilmiş bir yaşam, iyi yaşanmış sayılır mı? Sadakati bir erdem olarak görmek, kendimizden daha iyi bildiğimizi sandığımız insanların hatalarını görmezden gelmemizi mazur kılar mı? Ishiguro basit cevaplar vermiyor, hafızamızla oynuyor…
Kazuo Ishiguro Alıntılar ya da Nobel Ödüllü Yazarlar ve Eserleri ilginizi çeker mi?
Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Yorum Yapın