Zamansız Anton Çehov Eserleri

Rus Edebiyatı

Anton Çehov Eserleri

Anton Çehov’un adı, edebiyat dünyasında müphemlik, huysuzluk ve ince nüanslarla özdeşleşmiştir. Tarihin en büyük oyun yazarlarından biri olarak, yüzeyde olanla yetinmez; asıl derdi, kelimelerin, bakışların, suskunlukların altında gizlenen derin gerçeği yakalamaktır. Çehov’un yazılarında şeytan her zaman ayrıntıda saklıdır — işte bu yüzden Anton Çehov eserleri, defalarca okunmayı hak eder.

Rus edebiyatının belki de en sıra dışı figürü olan Çehov, insan kalbinin büyük bir kâşifidir. Tıpkı kuşların ve yılanların yaklaşan bir depremi sezmesi gibi, o da insan ruhunun kırılgan çatırdayışlarını hisseder. Ancak onun öykü ve oyunlarında büyük patlamalar, abartılı jestler yoktur; aksine, derin bir sessizliğin içinde büyüyen gerilim, yavaş yavaş örülen gizem vardır. “İlk perdede duvara bir tabanca astıysanız, sonraki perdede o tabanca mutlaka patlamalıdır; aksi halde oraya asmayın,” diyen Çehov, detayların gücüne ne denli inandığını gösterir.

Bir ironi olarak, Çehov eserlerinin çoğunu komedi olarak nitelendirir. Martı ve Vişne Bahçesi buna en güzel örneklerdir. O, hayatın kırılganlığını, beklenmedik anların tuhaflığını ve insan doğasının derin çatışmalarını bir ressamın fırça darbeleriyle anlatır. Çehov’un ince mizahı, varoluşun temelinde dolaşan bir sessizlik gibidir; anlaşılmaz, gülünç, trajik ve paradoksal olanı yakalar. “Oyununuzda mümkün olduğunca zeki ve özgün olun; ancak aptal görünmekten korkmayın,” diyen Çehov, yazarın korkusuzca düşünmesi gerektiğini vurgular.

Pek çok edebiyat eleştirmeni ve yönetmen, Çehov’u dünya tiyatrosunun en büyük ikinci oyun yazarı olarak görür; ondan önce yalnızca Shakespeare’in adı anılır.

Ne tuhaftır ki, Çehov bir gün Kırım’da Leo Tolstoy’u ziyaret ettiğinde, büyük yazar ona sarılmak için eğildiğinde Tolstoy şöyle demiştir: “Ve yine de oyunlarınızdan nefret ediyorum. Shakespeare kötü yazdı, siz ondan da kötüsünüz!”
Ancak Vanya Amca’nın ardındaki o zarif ruh, bu sözlere gücenmemiştir. Aksine, Tolstoy’un bu çıkışı belki de en samimi övgülerden biridir. Nitekim Tolstoy, Çehov’u büyük şair Puşkin’e ve besteci Chopin’e benzetir. Ve gerçekten de, Çehov’un metinleri birer senfoni gibidir; her ne kadar do minör tonunda başlasa da, sonunda karanlıktan aydınlığa doğru süzülen, derin bir müzikal yankı taşır.

Anton Çehov Eserleri

Vişne Bahçesi

Lyubov Ranevskaya, kibar ve cömert ama aynı zamanda dalgın ve beceriksizdi. Fransa’da beş yıl geçirdikten sonra Ranevskaya, gençliğin ve umudun sembolü olan en sevdiği vişne bahçesini ve aile mülkünü kaybetmek üzere olduğu Rusya’ya geri döner. Ebeveynleri bir zamanlar Ranevskaya’nın ailesinin kölesi olan Yemelyan Lopakhin adında zengin bir tüccar, güzel mülkün yeni sahibi olur. Geçiş, yeni dönemin başlangıcını işaret eder.

Çehov, son oyununu 1903’te kendi hayatına ve belki de Rus edebiyatına bir sonsöz olarak yazdı. Bu dramadaki (Çehov’un komedi olarak nitelendirdiği) tüm karakterler, Rus yaşamının arketipleridir ve ‘Vişne Bahçesi’ Rusya’nın kaderi ve geleceği için bir metafor görevi görür.

Üç Kız Kardeş

Olga 28, Masha 25 ve Irina sadece 20 yaşındadır. Moskova’da varlıklı bir aristokrat ailede dünyaya gelen Prozorov kardeşler, 11 yıl önce taşındıkları küçük bir taşra kasabasındaki yaşamdan tiksinirler. “Moskova’ya, Moskova’ya, Moskova’ya!” Bu cümle, sığ taşra hayatının yenilmez rutininde boğulan kız kardeşler tarafından bir mantra gibi tekrarlanır. Üç kız kardeş sürekli olarak Moskova’ya geri dönmeyi düşünür ama hayalleri pek te gerçekleşecek gibi değildir.

Çehov, gündelik hayatın geri dönüşüne takılıp kalmış, görünüşte önemsiz insanlara odaklanan oyununda hayatın anlamı aranıyor. Çehov’un kahramanlarının manevi arayışları, Üç Kız Kardeş’te son derece yoğun ve gerçekten dramatik bir anlam kazanıyor.

Martı

Oyuncu Irina Arkadina, oğlu Konstantin Treplev, ünlü yazar Boris Trigorin ve sahne yıldızı olmayı hayal eden Nina Zarechnaya, dram ve karşılıksız aşkla dolu, bulanık bir ilişki yumağının içindedirler. Bu ilişkiler yumağı Treplev’in intiharına neden olur. Her karakter karşılıksız bir aşktan muzdariptir ama yine de onları sevenlerin duygularını esirgemeyi başaramaz.

Çehov, görünüşte gerçekçi oyununu “dramın yasalarını” tamamen göz ardı ederek 19. yüzyıl için çok alışılmadık bir şekilde yarattı. ‘Martı’ sadece Çehov’un çalışmalarında değil, dünya dramaturjisinde de bir dönüm noktası oldu. Bu oyunda önemsiz ayrıntılar, günlük önemsizlikler, dramanın bağımsız, eşit derecede önemli unsurları olarak hareket ederek ön plana çıkıyor. Kahramanların başına gelenler genellikle perde arkasında, sahneler arasında, geçiş sırasında gerçekleşir. Karakterler arasındaki ilişkiler kafa karıştırıcı ve ezici, sürekli bir değişim içindedir.

Anton Çehov Eserleri

Köpeğiyle Dolaşan Kadın

Kırklı yaşlarda çapkınlık yapan Dmitry Gurov, Kırım’ın Yalta kentinde deniz kenarında tatil yapan genç taşralı Anna Sergeevna’yı baştan çıkarır. Yaz bitiminde oyunun kurallarının dikte ettiği gibi iki sevgili sonsuza dek ayrılır. Gurov, karısı ve üç çocuğunun yaşadığı Moskova’ya döner. Ama nedense bu sefer evlilik dışı ilişkiyi unutamaz ve yaşananları hafızasından silemez.

‘Köpeğiyle Dolaşan Kadın’ Çehov’un iki insan arasındaki basit bir aşkın nasıl daha büyük bir şeye dönüşebileceğini gösterdiği en lirik hikayesidir.

Vladimir Nabokov, “Köpeğiyle Dolaşan Kadın” da Çehov’un “hikaye anlatımının tüm geleneksel kurallarını” yıktığını savunur. Yine de bu aşk hikayesi “dünya edebiyatının en büyüklerinden biri” olduğunu kanıtlamış durumda.

Anton Çehov Eserleri

Altıncı Koğuş

Ivan Dmitritch Gromov, zulüm çılgınlığından muzdarip ve Rusya’da eski bir akıl hastanesine kapatılmış eski bir icra memurudur. Onunla birlikte Altıncı Koğuşta duygusal olarak terk edilmiş, ihmal edilmiş ve istismara uğramış dört kişi daha vardır. Anton Çehov Eserleri

Andrey Yefimitch Ragin, küçük bir kasabanın baş hekimidir. Bir gün Ragin Altıncı Koğuş’u görmeye gider ve konuşacak inanılmaz derecede ilginç bir adam bulduğu Gromov ile arkadaş olur. Ragin’in koğuşu ziyaretleri sıklaşır ve kısa süre sonra hastanede doktorun kendisinin de delirdiği söylentileri yayılır.

Altıncı Koğuş, Çehov’un delilik, yalnızlık, ıstırap, umutsuzluk ve adaletsizliği ele aldığı Rus edebiyatının en dokunaklı öykülerinden biridir; başka bir deyişle, (herhangi bir) toplumun tüm ölümcül hastalıkları. 1892’de yazılan ‘Altıncı Koğuş’, Çehov’un kısa öykü ustası statüsünü pekiştiren alegorik ve tamamen sembolist bir eserdir.

Alıntı: Russia Beyond


Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Hayat hakkında 340 makale
Halkla İlişkiler ve edebiyat eğitimi almış, kitapları, seyahat etmeyi ve araştırıp öğrenmeyi seven bir özel sektör emeklisi.

Yorum Yapın

:)