Muazzez Hanım’ın Aşığı

Bir Çözümleme Denemesi

Muazzez Hanım’ın Aşığı

Peyami Safa, Sivas’a sürgüne gönderilen ve orada ölen bir babanın yetimidir. Maddi ve manevi zorluklarla büyümüş, küçük yaşta çalışmak zorunda kalmıştır. On üç yaşında hastalanması ve bu hastalıkla savaşması da başka bir dramdır. Peyami Safa’nın bir kez âşık olduğu ve onu Batılılaşma yanlısı bir erkek karşısında kaybettiği söylenir. Eserlerindeki konuların; maddi ve manevi sıkıntılar, madde ve ruh arasındaki uyumsuzluk, ahlaki ve sosyal bunalımlar, yalnızlık duyguları olması, bilinçaltının bir yansımasıdır denilebilir. İşte yazarın en ikonik öykülerinden biri olan Muazzez Hanım’ın Aşığı üzerine bir analiz!

Peyami Safa, Muazzez Hanım’ın Aşığı İnceleme

Yazarın kendisinden yola çıkarak, hikâyenin başkahramanı olan Muazzez Hanım’ın, yazarın tasvip etmediği bir karakter olduğunu söyleyebiliriz. Hikâyede batılılaşmanın getirdiği çöküntüyü simgeleyen bu kadın karakterin etrafında gelişen karşılıksız bir aşk kurgusu vardır. Başkahraman, kendi isteklerini tatmin etmek, arzuladığı bir anlık ilişkiyi yaşamak için bütün ahlaki değerleri yok sayar. İstediğini elde ettikten sonra ise bir paçavra gibi erkeği silker atar, onun ölümü pahasına yok sayar. Böyle bir sona varılması, yazarın dönemin toplumsal koşullarını vurgulama amacıyla da kesişir.

Peyami Safa, eserlerinde genel olarak para, aşk ve memleket sorunlarını ele almıştır. Bu sorunları temel unsur olarak kullanarak doğu-batı çatışmasını, buradan da ruh-madde ilişkisini anlatmayı denemiştir. Onun eserlerinde Batılı erkek maddeyi, Doğulu erkek ruhu temsil eder. Kadın kahraman ya ruhu seçerek mutlu olacak ya da maddeyi tercih edip para, zevk ve eğlence ortamlarında hayattan soyutlanarak egosunu tatmin edecektir.

Muazzez Hanım ile Hüseyin arasında büyüyüp gelişecek bir duygu yoğunluğu yaşanmamıştır. Muazzez Hanım, toplumsal kısıtlar içinde oynadığı rol nedeniyle bastırılmış duygularını ve egosunu tatmin etmeye çalışmıştır. Öte yandan zorluklar içinde büyümüş ve yaşamını sürdüren Hüseyin, Muazzez Hanım’ın davranışları ve olağanüstülükleriyle mantığını ve yargılama gücünü kaybetmiştir.

Hüseyin, Doğu’nun tüm değerlerine sahipken aşkına ulaşmak için yaptığı seçimler ve sosyal koşullar onu dönülmez bir sona sürüklemiştir. Muazzez Hanım için bu birliktelik cinseldir; burada aşk, sadakat ve derin bir bağlılıktan söz edilemez.

Kendi yaşadığı aşk acısı nedeniyle, eserlerinde Batılılaşmayı simgeleyen kadınlar yaratarak bu konudaki zaaf ve kin duygularını yansıttığı söylemi mevcuttur. Muazzez Hanım’ın Aşığı’nda yanlışa düşen kadın karakterdir. Temel güdüm, şekilciliğe olan yönelimdir ve bu, Muazzez Hanım üzerinden işlenmiştir. Peyami Safa’nın eserlerinin temel yapısı, Batı ve Doğu kutupları arasında bir ortak nokta, bir uyum olasılığı araştırıyor gibi görünse de eserlerin sonunda bunun imkânsızlığı açık ve net bir şekilde ortaya konur.

Hikâyenin Tematik Yapısı

“Muazzez Hanım’ın Aşığı” hikâyesi toplam 29 paragraftan oluşmaktadır. Hikâyede yazar, olayları genel olarak kendisi anlatmış, bazen de kahramanlarını karşılıklı diyaloglara sokarak gösterme tekniklerini iç içe kullanmıştır. Hikâyenin genelinde gözlemlenen anlatım özelliği; betimlemenin en üst düzeyde, konuşma cümlelerinin ise en alt düzeyde tutulmuş olmasıdır. Betimlemeler, kısa ve yalın cümlelerden oluşmaktadır.

Ana karakterin yaşadığı mekân ve durum, anlatıcı tarafından betimlenerek hikâyeye giriş yapılır. Bahçedeki sarı güller, yelken, Boğaziçi, hikâye başkahramanı, ortamın muhteşemliği iğneleyici bir tasvirle anlatılır. Başkahramanın mahmurluğunun dağılmasıyla birlikte, kahramanın aşığı ve kendi geçmişine ait detaylar anlatılmaya başlanır. Anlatıcı burada, Muazzez Hanım ile aşığının yarattığı zıt duygular üzerinde durur; ancak bu duyguların oluşma nedeni ile ilgili herhangi bir yorum yapmaz. “İlk defa olarak Hüseyin’e, samimi, tahakkümsüz, arkadaşça bir tebessümle baktı ve güldü.” cümlesiyle anlatıcı, başkahramanın yapmayı düşündüğü şeyle ilgili bize ipucu verir.

Karakterler

Kişi kadrosu, bir durum hikâyesine uygun olarak minimumda tutulmuştur. Anlatıcı, hikâyenin kahramanları arasında değildir; sadece hikâyeyi okuyucuya aktaran ve hiçbir şeye müdahale etmeyen bir yapı taşı işlevini görür. Muazzez ve Hüseyin, hikâyenin iki kahramanıdır.

Muazzez Hanım, Batı’yı temsil eden bir simge; Hüseyin ise özlem duyulan Doğu kültürünün simgesidir. Muazzez Hanım, zengin, kültürlü, çekici ve çekiciliğinin farkında; baştan çıkarıcı ve mahvedicidir, tam anlamıyla bir femme fataledir. Hikâye, bunu vurgulamak için “Derede boş bir sandal bulundu” cümlesiyle başlar ve biter.

“Doğulu” tipler, Peyami Safa’nın romanlarında hep “iyi/doğru” olarak yer almıştır. Maddi açıdan Batı’dan geri olsalar da manevi açıdan hep en üst konumdadırlar. Muazzez Hanım’ın varlıklı yapısı, Hüseyin’in harpte ölen bir askerin yetimi olması bunu simgeler.

Zaman

Hikâyede kesin bir zaman kullanımı söz konusu olmamakla beraber, Muazzez Hanım’ın 10 yıldır dul olması, Hüseyin’in babasının harpte şehit olması bazı ipuçları verir. Hikâye, “Derede boş bir sandal bulundu” cümlesiyle başlar ve biter; kısa ve nettir. Anlatıcı geriye giderek olayı anlatır. Hikâyenin ilk paragrafı mevsimsel olarak baharı çağrıştırırken, hikâye gecenin zifiri, korkunç karanlığında son bulur.

Mekân

Hikâyenin ana mekânı; kahramanın yaşadığı Boğaziçi’dir. Bunu, bir anlık zevkin yaşandığı ve Hüseyin’in hayatına son verdiği dere izler. Egemen sınıfın sefahatini sergileyen mekân ile başlayan hikâye, korkunç sonu simgelercesine bir mekân tasviri ile biter: “Geceleyin dere korkunçtu.”

Sabahattin Ali, Apartman 


Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Zeynep hakkında 18 makale
Almanya’da lisans eğitimini bitirmiş, yüksek lisans yapan aynı zamanda özel bir şirkette çalışan yemek ve seyahat delisi.

Yorum Yapın

:)