Kitap Önerileri Serisi #2: Mutlaka Okunması Gereken Klasikler

Kitap Önerileri

Mutlaka Okunması Gereken Klasikler

Kitaplar, kitaplar, kitaplar. Ömrünüzü uzatacak, stresinizi azaltacak ve zekanızı artıracaklar… Bunun gibi birçok neden sıralanabilir kitap okumak için. Nedenler ne olursa olsun, kesin olan bir şey var: kendinizi harika bir eserin içinde kaybetmek hayatın en kalıcı ve güvenilir zevklerinden biridir. Mutlaka Okunması Gereken Klasikler bunu perçinlemek için idealdir!

Kitap okumak başka türlü içinde olamayacağımız hayatların, olayların içine dalmamızı, dünyamızın tarihi, geleceğimizin olanakları ve ruhumuzun dokusunu öğrenmemizi sağlar.

Peki, nereden başlamalı? Klasikler, edebi mükemmelliğin kalbine açılan kapı ve hiç bitmeyen bir yolculuğun ilk adımıdır.

Mutlaka Okunması Gereken Klasikler

Huckleberry Finn’in Maceraları * Mark Twain

Ernest Hemingway, tüm modern Amerikan edebiyatının, Mark Twain’in Huckleberry Finn adlı kitabından geldiğini boşuna söylememiş olmalı! Twain’in bu ünlü romanı ırkçılık, savaş, din gibi birçok konuyu ele alıyor. Güney Amerika’daki yetim oğlan ve kaçak kölenin ardında Twain, birçok önemli ahlaki meselenin kalbine dokunuyor. Şiirsel tasvirleri ve bir zamanlar yasaklanmış ve sansürlü bir kitap olma cazibesiyle, Huckleberry Finn temel bir klasik.

Uğultulu Tepeler * Emily Bronte

Emily Bronte’nin ölümünden sadece bir yıl sonra yayınlanan Uğultulu Tepeler, lanetlenmiş romantizmin arketipi haline geldi. Saplantılı bir aşk hikayesini merkeze alan Uğultulu Tepeler, tutku ve nefretin hangi boyutlara ulaşabileceğini gözler önüne seriyor. İngiltere kırsalında, birbirine oldukça uzak evlerin yalnız siluetleri puslu gökyüzü ile sarmalanınca ortaya okuyucusunu hapseden kasvetli bir atmosfer çıkıyor. Yayınlandığı dönemde ciddi eleştiriler almış, özellikle dini otoriteler tarafından geleneksel toplum düzenine bir başkaldırı olarak nitelendirilmiş bu eseri vazgeçilmez kılan; insan ruhunun çelişkilerini gayet acımasız ve karamsar bir biçimde okurun belleğine kazıyan benzersiz kurgusu.

Moby Dick * Herman Melville

Herman Melville’in bir balina avcılığı öyküsü etrafında Amerika’nın dönüşüm serüvenindeki kültürel ve toplumsal kodları işlediği, eleştirdiği müthiş bir yapıt. Okyanusu dünya, balinayı insanoğlunun sömürdüğü kaynaklar, gemiyi Amerika, kaptanı iktidar ve farklı kökenlerden gelen tayfayı da Amerikan halkı olarak düşündüğünüzde; Herman Melville’nin derin gözlem ve çözümlemelerinin doruklarında dolaşacağınız 19. yüzyıl romanı: Moby Dick.

Jane Eyre * Charlotte Bronte

Charlotte Brontë’nin 1847 yılında tamamladığı Jane Eyre, İngiliz edebiyatının Viktorya dönemindeki en önemli romanlarından biri olarak kabul edilir. Jane Eyre’nin yaşam öyküsünün çocukluk çağından itibaren anlatıldığı bu yapıtta, başından geçen onca olumsuzluğa rağmen bir kadının varoluş çabasını buluyoruz. Jane’in çocukluğunun yalnızlığı ve uğradığı zulüm, onun bağımsızlığını ve ruhunu güçlendirir. Patronuna âşık olup onun sırrını keşfettiğinde ise yürek burkan bir seçim yapmak zorunda kalır. Bu yapıtı okunmaya değer kılansa; aşkın/sevginin sadakat, görev duygusu, özsaygı ve tutkuyla ilişkisine cesaretle bakabilmesi ve yaklaşık 200 yıl sonra bile tartışmaya açık konulara odaklanabilmesidir.

Gurur ve Önyargı * Jane Austen

Jane Austen, bu romanında 1800’lerin İngiltere’sinde orta ve üst sınıfın yaşamlarını, evlenme çağına gelmiş beş kızı bulunan orta sınıfa mensup Bennet ailesi etrafında anlatır. Ailelerin mal varlığının kural olarak erkek çocuklara geçtiği bir ortamda, kız çocuklarının toplumsal statü kazanmasının yolu soylu ve zengin bir koca bulmaktır. Bu konumdaki bir erkeğin amacı ise kendisine yakışan, fiziksel olarak güzel, toplumun onayladığı davranışları da “güzel” sergileyebilen bir eş bulmaktır. Durum böyle olunca, aşkın tanımının ve kriterlerinin de bu koşullar çerçevesinde şekillenmesi kaçınılmaz olur. Gurur ve Önyargı, parçası olduğu topluma yönelik üstten bir bakışla, ince bir alay eşliğinde yazılmış bir eleştiri romanıdır aslında. Onu okunmaya değer kılan da budur.

Frankenstein * Mary Shelley

İngiliz yazar Mary Wollstonecraft Shelley tarafından 1816’da kaleme alınan, tam adı Frankenstein or The Modern Prometheus olan fantastik türdeki roman, Frankenstein. Ceset parçalarını birleştirerek yarattığı varlığa elektrik akımı verip onu canlandırmayı başaran tıp öğrencisi Victor Frankenstein’in serüvenini anlatır. Frankenstein, düşünmeden hareket eden bir katil, insan yapımı bir canavar olarak hafızalarımıza kazındı; oysa canavarın bir adı yoktur. Shelley’nin yarattığı ve Victor Frankenstein’ın hayat verdiği bu karakter aslında düşünen ve sorgulayan bir varlıktır. Shelley, canavar karakteri aracılığıyla en temel insani soruların yanıtını arar: İnsanın yaratılış amacı nedir? Neden buradayız? Bu eseri 200 yıl sonra bile değerli kılan da budur.

Don Kişot * Miguel de Cervantes Saavedra

1605 yılında yayımlanan Don Kişot, roman formuna şekil vermiş eser olarak kabul edilir ve bu formdaki mükemmelliği yüzyıllardır aşılamamıştır. Bu yapıtın, insan hallerinin tümünü içerdiği söylenir; imkânsızı, hayalperestçe görüneni gerçekleştirme çabası… Kahramanın delilikle deha arasındaki bu savaşımı, insanlığı derinden kavrayan tüm yaratma eylemlerinin özünü oluşturur. Yaşlı bir adamın zihinsel bir uyanışla benliğindeki öteki beni ortaya çıkarması ve yılmaz bir savaşçıya dönüşmesi… Cervantes’in dehası işte tam da burada yatar: insana dair olanı ele geçirebilmesinde. Yel değirmeni, baş edilmesi imkânsız görünen gücün simgesi olmakla birlikte İspanyol topraklarından fışkıran ele avuca sığmaz anarşist ruhu da temsil eder. William Faulkner, “tıpkı bazı insanların İncil’i okuduğu gibi” bu eseri yılda bir kez okuduğunu söylemiştir; bir nedeni olmalı!

Odysseia * Homeros

Odysseia destanı Truva’nın düşmesinden 10 yıl sonra Odysseus’un evine dönünceye kadar yaşadığı maceralarını anlatan epik bir destan. Bu destandaki olaylar Truva destanındaki olayları izleyecek bir şekilde anlatılıyor. Bu baş yapıt başarılı bir insanın hayatta başına gelmesi muhtemel olayları müthiş bir örneklem ile anlatan ve bunların çözümleri konusunda bilgece yol gösteren belki de insanlık tarihinin ilk yaşam kılavuzu.

Savaş ve Barış * Lev Tolstoy

Napolyon’un ortalığı kasıp kavurduğu zamanlarda geçen roman, Napolyon’un 1812’de Rusya’yı işgalinin aristokrat çevrelerdeki yansımasını, son derece gerçekçi sahnelerle, ayrıntılı ve derin analizlerle ele alıyor. Bu eseri okunası bir baş yapıt yapansa okuyucusunu çok insani bir duyguyla sınaması, hayatta kalma iç güdüsüyle. Roman salt savaş sunmuyor okuyucusuna; aşk, nefret, intikam, entrika ve çok daha fazlası mevcut. İngiliz romancı Somerset Maugham’ın “Bu kadar geniş bir konu üzerinde ve tarihin bu kadar unutulmaz bir devrini içine alarak, bu kadar çok kahramanla işlenmiş böyle bir roman yazılmamıştır…” dediği okunası bir Tolstoy klasiği.

Muhteşem Gatsby * F. Scott Fitzgerald

Jay Gatsby “Amerikan Rüyası”nın bir kahramanıdır, başlangıçta nasıl zengin olduğu bilinmeyen sonrasında ise bu zenginliğe bir kadın uğruna yasa dışı yollardan ulaştığı anlaşılan bir adamdır. Fakat bu zenginlik ona, zengin olarak doğmuş insanların sahip oldukları ayrıcalıkları vermez, o görkemli hayat, o büyük servet aslında sadece bir yüktür.

Muhteşem Gatsby, anlatımdaki zenginlik ve ele aldığı hikâye ile tüm zamanların en iyi romanlarından biri olarak gösteriliyor. Fitzgerald okuruna şu mesajları vermek ister gibidir: “Amerikan Rüyası çökmüş, alt sınıf hızla yükselmiş ve ihtişama yenik düşmüş, üst sınıf ise koskoca bir boşluğun ve ikiyüzlülüğün kıskacında kimliğini yitirmiştir.”

Kitap Önerileri Serisi #1: Sorgulatan Roman Tavsiyeleri


Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Hayat hakkında 341 makale
Halkla İlişkiler ve edebiyat eğitimi almış, kitapları, seyahat etmeyi ve araştırıp öğrenmeyi seven bir özel sektör emeklisi.

Yorum Yapın

:)