Sevgili Arsız Ölüm, köyden kente göçen, tek odalı bir gecekonduya sıkışıp kalan birbirinden kopuk sekiz kişilik Huvat Aktaş ailesinin zaman içindeki değişimini anlatır. Ailesini göçle yüzleştiren ataerkil düzenin simgesi konumundaki Huvat’ın otoritesini kaybedişi, inandığı değerlerin yıkılması ve ona yol gösteren işaretleri kaybetmesi onu akıl sağlığını yitirmeye doğru sürükler. Huvat’ın düştüğü bu kimlik bunalımı sırasıyla tüm çocuklarına geçer. Sadece evin küçük kızı Dirmit’te bu arayış bir çeşit aydınlanmaya döner. Bu aydınlanma, bireyin kentte tutunan olma çabasının bir göstergesi olarak eserde yerini alır.
Sevgili Arsız Ölüm Üzerine Bir İnceleme
Bu roman, Latife Tekin’in kaleme aldığı ilk eseridir ve 1983’te okuyucusu ile buluşmuştur. Bu yapıtta öne çıkan ana sorunsal, kırsal alandan kente göç, kentsel yaşama tutunmaya çalışan bireylerin kimlik arayışları, göçenlerin yoksulluğu, içine hapsoldukları sefalet, geldikleri coğrafyaya ait örf ve adetlerin kent yaşamı karşısındaki kırılganlığı ve aldığı yeni şekiller, arabesk kültürün doğuşu ve varoşlaşmaya doğru giden yozlaşmadır. Tekin’in kendi yaşamsal deneyimlerinin ürünü diyebileceğimiz roman karakterleri, aslında temel sarsıntılarını, kalıplaşmış insan modeli karşısında düştükleri uyumsuzlukta yaşarlar.
Birbirinden bağımsız olayların art arda anlatıldığı roman, Berna Moran’ın belirttiği gibi tek bir kahramana değil, bir aileye odaklanır. Roman, Huvat ailesinin fertleri arasındaki belli bir nedenselliğe dayanmayan sıradan ve küçük serüvenler silsilesinden oluşur. Moran’a göre romanda iki ana tema ön plana çıkmaktadır: Huvat ailesinin yaşamını, inançlarını, hayata bakışını anlatan olaylar ve Dirmit’in değişimini, ideolojik olarak ailesinden uzaklaşmasını anlatan olaylar. (Moran, 2016: 80-81).
Eserin otobiyografik öğeler taşıdığı görüşü yaygındır. Latife Tekin’in ilk eserinde koşulsuz “kendisini anlattığı” düşüncesi, kendisiyle yapılan bir röportaja başlık olacak kadar genel kabul görmüştür (Karaosmanoğlu, 1984: 84). Romana temel olan göç, göçün getirdiği yoksulluk ve kondu yaşantısı kendi söylemlerinde yer bulur: “Yedi kardeşin arasında titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. Korku ve yalnızlığın içinden okula gitmenin bedelini ödedim. İnanılmaz savrulmalar, inkâr ve baskının bin çeşidi. Kente ayak uydurabilmek için boğuşup durdum” (Özer, 2005: 23). İnsanda ister istemez Dirmit karakteri Latife Tekin’in kendisidir düşüncesi yer eder.
Latife Tekin’in babası eserdeki Huvat karakterinin karşılığıdır. “İstanbul’da çalışıp köye torba dolusu parayla gelir, köyü başına toplar ve evi türlü aletlerle doldurur. Tekin’in ifadesiyle ne olduğu anlaşılmayan büyülü demirler, zemberekli saat, radyo, gramofon, mavi kocaman bir yolcu otobüsü, patos, tulumba, kamyon ve traktör gibi aletleri getirir” (Özer, 2005: 22–23). Tekin bir yandan babasını överken diğer yandan da onu acımasızca eleştirerek aslında bir ikilem içinde kalır.
Huvat
Huvat Aktaş köyden kente çalışmaya giden, her köye gelişinde köylüleri yeniliklerle buluşturmaya çalışan, ilgi çekmeyi seven, açık görüşlü bir karakter olarak karşımıza çıkar. Büyük ya da küçük şehirde yeni ne varsa köye getiren bu adam, bir gün eşi yaptığı açık saçık, yüzü gözü makyajlı bir kadınla çıkar gelir. “Köyün yarısından çoğu radyonun başında fenalık geçirdi. Ama aradan çok geçmeden öyle bir şeyle çıkıp geldi ki, konuşan kutuya kimse aldırış etmez oldu. Bu defa yüzü alev alev yanan, başı kıçı açık, süt gibi beyaz bir kadın vardı yanında.” (Tekin, 2016: 8).
Kısa süre sonra sekiz kişilik bir aile oluverirler. Huvat başlangıçta çalışıp para kazanmak amacıyla şehre gidip gelirken bir süre sonra bütün aile zorunlu olarak şehre göçer. Büyük şehre adım attıkları andan itibaren alışılmış olanın dışına çıkmalarıyla kaderleri değişiverir. Huvat büyük şehirde taştan ekmeğini çıkartan çalışkan ve kurnaz yapısıyla karşımıza çıkmıştır. Zamanla iş bulamaz konuma geriler. “Dirmit’e her akşam, ayrı bir iş için teklif mektubu yazdırdı. Yazdırdığı her teklif mektubunu baştan aşağı defalarca okuttu. Sabah erkenden mektupları alıp gitti. Bir umutla geri geldi. Ama elini attığı dal kurudu. Nereye iş için teklif mektubu verdiyse, verdiği fiyat kırıldı.” (Tekin, 2016: 80)
Şehre göçünce iş bulamamanın yarattığı stresle kendini yeşil kitaplara veren Huvat, sakal bırakır, camiden çıkmaz olur. Huvat’ın eve getirdiği hocadan ilham alarak yeşil kitaplara sarılması, evdeki kadınların başını kapattırması, çocukları kuran kursuna yazdırması, sabahları el öpme âdeti çıkarması ve vaazlar vermesi kendisiyle örtüşmeyen taklit kişiliğidir. Bu taklit kimlik üzerinde eğrelti durduğu içinde sürekli yeni arayış içinde geçer günleri. Bir süre sonra hocalıkta da tutturamayan Huvat yeşil kitaplarını elinden bırakır. “Huvat oğlunun elinde yüzünde beliren iman ışığının tüm ailenin yolunu aydınlatmaya yeteceğini düşünerek, o günden sonra yeşil kitaplarını Atiye’nin vasiyetine, dili titreyerek ilettiği Tanrı’nın buyruğuna rağmen yeniden elinden bıraktı. Kendini suya adadı.” (Tekin, 2016: 159). Suda da umduğunu bulamayan Huvat, bu sefer damadının kumar oynama sevdasına takılır. Bundan da darbe alan Huvat hiç kimse tarafından dinlenmeyen etkisiz bir konuma düşer oysaki bir zamanlar koşulsuz sözü dinlenen ataerkil aile reisiydi.
Göçenler arasında biraz şanslı olanlar, kentte tutunan olmayı başarmış ve büyük şehrin kurallarını uyanıklıklarıyla fırsata dönüştürebilmiş bireylerdir. Huvat’ta ilk başlarda yeniliklere açık olması, kentte ait varlıkları sahiplenmesi ile tutunan bir karakter çizerken işsizlik ve otoritesini yitirmesi ile birlikte önce dini öğelere yönelerek kimlik bunalımına girmeye başlar. Burada da aradığını bulamayarak kumar oynamak gibi yozlaşmanın kucağına düşer, deyim yerindeyse kimliğini kaybetme noktasına gelir. Eserde yitik bir karakter olarak yerini alır.
Dirmit
Sevgili Arsız Ölüm’de evin küçük kızı Dirmit’in doğumu olağanüstü olaylar eşliğinde okuyucuya aktarılmaya başlar. Dirmit daha Atiye’nin karnındayken annesine seslenir. Doğmamış çocuğun ses verdiğini duyan Atiye bayılır. Huvat çaresiz anasının karşı çıkmasına rağmen Cinci Memet’ten yardım diler. “Doğacak çocuk eksik doğmazsa, başına gelmedik kalmayacak, a-ha” diyerek hamur tahtasına çentik atan Cinci Memet, küçük kızın doğmasından üç gün sonra dağda ölü olarak bulunur (Tekin, 2016: 14).
Dirmit dünyaya gözlerini açmadan başlayan olağanüstü ve tuhaf olaylar, küçük kızın ileride aykırı bir karakter olacağının habercisi niteliğindedir. Tuhaf olaylar zinciri rüzgârın onu önüne katıp sürüklemesiyle başlar. Atiye, cinlerin Dirmit’e musallat olduğuna inanır. Kızını korumak için onu divana bağlayıp eve hapseder. Serbest kalmak için yalvarıp durmadan göz yaşı döken Dirmit, daha fazla dayanamayıp kendini kaybeder: “Sonunda bir ateş bir terlemeyle hastalandı. Ağzından köpükler saça saça gözlerini kapadı, üç gün açmadı. Dördüncü gün açıp tavan verdi… Dirmit’in her yanı kırmızı kırmızı çentik döktü. Her bir çentik sulandı, kaşındı, kara kara kabuk bağladı.” (Tekin, 2016: 29).
Romanın tek başkaldıran karakteri olan Dirmit, köyde okula giden tek kız çocuğudur. Köyün tüm gelenekleri, batıl ve boş inançlarını sorgulaması ile dikkat çeker. Cansız varlıklarla konuşması, her şeyi sorgulamaya kalkması onu köyün ötekisi konumuna sürükler. Köylüler cinli olduğunu düşündükleri Dirmit’i evlerinden uzak tutmak için taşa tutarlar. Çaresiz kalan Huvat ailesi çözümü kentte göç etmekte bulur.
Köyde çevresindeki nesnelerle konuşan, alışılmışın dışında tuhaf davranışlar sergileyen Dirmit kente de bu davranışlarına devam eder. Köyünde rüzgârın peşine takılan küçük kız, şehirde ise “kar”a takılıp yolunu bulmaya çalışır: “Dirmit, köpek karına, akşam olanları anlattı. Kar öfkesinden tozuyup, savruldu. “Gel benimle” deyip Dirmit’in elinden tuttu… Kar, Dirmit’in elini bıraktı. Ona, kalabalığın arasına karışmasını, avazı çıktığı kadar içini boşaltmasını söyledi.” (Tekin, 2016: 182). Derin bir ruhsal arayış içinde olan ve bu nedenle annesiyle ve genel olarak tüm aile bireyleri ile sürekli çatışan Dirmit, cansız varlıklarla konuşarak varoluşuna anlam katmayı dener.
Dirmit, yasak ve cezalardan en çok payını alan karakterdir. Küçük kızın okuması aile için gurur kaynağı iken her şeyi sorgulama isteği kabul edilemez bir tutumdur. Kitaplara olan ilgisi, yazılar ve şiirler yazması, boyundan büyük laflar etmesi, sürekli hayal kurması, cansız varlıklara içini dökmesi kabul görmez, böyle olunca da dışlanır, cezalandırılır.
Dirmit asla pes etmeyi seçmez. Hayalleri, merakı, kitapları ve doğa ile olan ilişkisi ile direnir. Sıradan, koşulsuz kabullenen olmaktansa isyankâr ve öteki olmayı seçer. Kendine atanmaya çalışılan kimliği reddederek kendi kimliğini yaratmaya çalışır. Dirmit büyümeden roman biter, okuyucuda hayatı boyunca direnen bir karakter olacağının hayali kalır. Sevgili Arsız Ölüm
Kaynakça:
Moran, B. (2016). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3. İstanbul: İletişim Yayınları
Özer, P. (2005). Latife Tekin Kitabı, İstanbul: Everest Yayınları.
Tekin, L. (2016). Sevgili Arsız Ölüm. İstanbul: İletişim Yayınları
Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Yorum Yapın