29 Ekim 1932’de İstanbul’da doğdu. Babasını henüz dört yaşındayken kaybetti. İlkokul eğitimi boyunca beşin üzerinde okul değiştirmek zorunda kaldı. 1946 yılında Yalova Demirköyü İlkokulu’ndan mezun oldu. “Ben ilkokuldan sonra devam edemedim. Parasız Yatılı sınavına girdim. Kazandım. Annemle gittik fakat parasız yatılının bir kuralı vardı. Bir kefilinizin olması lazım. Bizim bir kefilimiz yoktu.” Böyle başlıyor Füruzan’ın hikayesi ve zamanla Türk edebiyatında yalınlık ve içtenliği aynı potada harmanlamayı başarmış nadir yazarlarımız arasına adını yazdırıyor. Füruzan nutuk çekmez eserlerinde, bildiğini kimsenin gözüne sokmaya çalışmaz; sadece yazar yaşamın içinden sahneleri abartmadan sadece göstermeye çalışır, gözümüzden ruhumuzdan kaçanları…
Cemal Süreya’nın “yahu sen artık öykü yazsana” söylemi üzerine “Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi”ni kaleme alıp şaire okuttuğu ve Süreya’nın desteğiyle Yeni Dergi’de ilk öykülerinin yayınlandığı rivayet olunur. Parasız Yatılı adlı eseriyle 1972’de Sait Faik Hikaye Ödülü’nü kazanır. “Benim Sinemalarım” adlı eserinin sinema uyarlamasıyla kamera arkasına geçer ve ilk yönetmenlik deneyimini yaşar.
Füruzan, tüm okurlara hitap eden bir yazar, çünkü konuları, yarattığı karakterleri o kadar hayatımızın içinden seçilmişlerdir ki insanı can evinden vurur. “Yazarlığımın başladığı ‘70’lerden bu yana genel izlek buydu benim açımdan. Dikkate alınanlarla, onların çevresinde ya da uzaklarında sessizce yaşayanların hangi duyarlıklar, kurnazlıklar ya da amansızlıklarla dolu olduğuna merakla eğildim” der Füruzan bir röportajında.
Füruzan kariyeri boyunca hiç soyadı kullanmamıştır, bunun nedenini ise şöyle açıklar: “Ben o yıllar çok ünlü bir soyadı taşıyordum. Çok ünlü, çok saygıdeğer iki adamın kendi akıllarıyla, emekleriyle ve yetenekleriyle ünlendirdiği saygıdeğer bir soyadıydı. Ben, o ünlenmiş soyadının bana sağlama ihtimali olan kolaylıklarına hiç yanaşmak istemedim. […] Ben, yazarlığımın sınanmasını öyle bir şekilde tek başıma yapıp bu büyük addan yararlanmamalıydım.”
Füruzan Eserleri
Parasız Yatılı
Türk öykü yazınının en önemli örneklerinden biri olan Parasız Yatılı öykü kitabı 1971’de yayınlanır. Parasız yatılı olarak okuyan öğrenciler, ailelerinden, yerlerinden yurtlarından küçük yaşta ayrılmak zorunda kalmış, yoksul çocuklardır. Kitaba ismini veren Parasız Yatılı öyküsünde; eşini genç yaşta kaybetmiş bir anne ve kızının hayatı, annenin gözünden aktarılır okuyucusuna. Annenin hayata bakışı, umudu, umutsuzluğu kızının üzerinden dökülür satırlara. Anneye göre tek bir çıkış vardır bu yoksul ve kimsesiz yaşamlarından, oda kızını okutabilmektir.
Berlin’in Nar Çiçeği
İkinci Dünya Savaşının ve Nazi Almanya’sının sıkıntılarını en acı şekilde yaşamış, iki çocuğuna sahip çıkmak için kendinden vazgeçmiş, sonunda yalnız kalmış, ölümü bekleyen yaşlı Alman bir kadın, Frau Elfriede Lemme. Göç dalgasıyla yabancı bir ülkeye savrulmuş, hayata tutunmaya çalışan bir Türk aile. Sevgi, yalnızlığı alır mı? Füruzan’ın kaleminden duygu yüklü bir roman.
Kırk Yedi’liler
Füruzan’ın 12 Mart 1971 muhtırası öncesi ve sonrasını anlatan, 1974 yılında yayımlanan 47’liler romanı Türkiye’nin yakın siyasal tarihine ışık tutan belgesel tadında bir o kadarda duyguları kışkırtıcı bir eser. Kozlu ailesinin kişisel tarihine yolculuk yapan bu roman, 1960’lı yıllar Türkiye’sinin sosyal-siyasal ortamı ile ilgili önemli gözlemler içeriyor. Kah masalsı, kah katı bir gerçekçilikle okuyucusunu sarsan bu romanın baş karakteri cinsel ve siyasi kimliğini sorgulama peşinde olan Emine.
Öykü: Parasız Yatılı (1971, Bilgi), Kuşatma (1972, Bilgi), Benim Sinemalarım (1973, Bilgi), Gecenin Öteki Yüzü (1982, Adam), Gül Mevsimidir (1985, Can), Yedi Öykü (1992, Gendaş), Sevda Dolu Bir Yaz (1999, YKY), Toplu Öyküler (2004, YKY), Haraç (2008, Notos), Yaz Geldi- Seçme Öyküler (2009, YKY)
Roman: Kırk Yedi’liler (1974, Bilgi), Berlin’in Nar Çiçeği (1988, Can)
Adalet Ağaoğlu yazımıza bir göz atın!
Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Hayat hep “ne derler sonra” diye mi yaşanır?