Sylvia Plath, 20. yüzyılın en dinamik, en çarpıcı şairlerinden biriydi, 30 yaşında hayatına son verdiğinde edebiyat camiasında çoktan bir yer edinmişti. Sonraki yıllarda çalışmaları, mısralarındaki kırılganlık, karamsarlık ve ölüm takıntısını gören çok sayıda okuyucunun dikkatini çekti. Yoğun bir şekilde otobiyografik olan Plath’ın şiirleri, kendi zihinsel ıstırabını, şair Ted Hughes ile olan sorunlu evliliğini, ailesiyle çözülmemiş çatışmalarını ve kendine bakışını yansıtır. Plath, ister doğa hakkında yazsın isterse bireyler üzerindeki sosyal kısıtlamalar hakkında yazsın, kibar olmaya çalışmaz. Yazılarının temel güçlükleri ve ilkel korkuları ifade etmesine izin verir, şiddet içerikli imgeler kullanır. Bunu yaparken eril, faşist, patriyarkal ideolojiye karşı durur ve savaş sonrası dönemde Amerikan yaşam tarzının yüzeyselliğinin hemen altında dolaşan bazı gerilimlere işaret eder. Sylvia Plath Hayatı ve Eserleri ilgi çekici!
“Ölmek
Bir sanattır, her şey gibi.
Eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi.
Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor.
Öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor.
Bu konuda iddialıyım sanırım.”
(Çev: Cevat Çapan)
Sylvia Plath’in Hayatı
1932’de Boston’da doğan Plath, Alman kökenli üniversite profesörü Otto Plath ve onun bir dönem öğrencisi olan Aurelia Schober’in kızıydı. Babası 1940’ta öldüğünde hayatı aniden değişti. “Baba” da dahil olmak üzere en etkileyici şiirleri otoriter babasıyla sorunlu ilişkisinin izlerini taşır.
Plath, çok sayıda ödül kazanmış, henüz gençken ulusal dergilerde öykü ve şiir yayınlamış yetenekli bir öğrenciydi. Üniversite yıllarında Plath, sonunda ölümüne yol açacak olan şiddetli depresyon semptomlarından mustarip olmaya başladı. 20 Haziran 1958 tarihli günlük kayıtlarında şöyle yazar: “Sanki hayatım sihirli bir şekilde iki elektrik akımı tarafından yönetiliyor: neşeli pozitif ve umutsuz negatif- şu anda hangisi önde koşuyorsa hayatıma hükmediyor, diğerini sular altında bırakıyor.” Bu, Plath’ın yaşamı boyunca çok ciddi bir hastalık olan manik depresyon olarak da bilinen bipolar bozukluğun anlamlı bir tanımlamasıdır. Ağustos 1953’te, 20 yaşındayken, Plath uyku haplarını yutarak intihara teşebbüs etti. Bu girişimden sağ kurtuldu, elektro şok tedavisi gördü. Çöküş ve iyileşme deneyimleri daha sonra yayınlanan tek romanı Sırça Fanus için ilhama dönüştü.
İyileşme kaydedip hayata dönen Plath, Fulbright bursuyla İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nde okumaya başladı. Burada şair Ted Hughes ile tanışıp evlendi. Yayınlanan Sırça Fanus romanı ve The Colossus adlı şiir kitabı iyi eleştiriler aldı.
Sylvia Plath Nasıl Öldü?
Ancak evliliği istediği gibi olmadı, ev temizleyen, çocuk bakan, aldatılan, ötelenen bir çöplüğe dönüştüğünü düşündü. 1962’de evliliğinin sona ermesi ile iki küçük çocuğun bakımı ve müthiş bir öfke ona kaldı. Ayrılmalarının ardından Ted Hughes, Assia Wevill adında başka bir kadınla yaşamaya başladı. Ariel’deki şiirleri üreten yoğun bir yaratıcılık patlamasından sonra Plath, 11 Şubat 1963’te ikinci kattaki odalarında uyuyan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bırakıp kapılarından gaz sızmayacağından emin olduktan sonra kafasını fırının içine sokarak intihar etti.
Plath’ın ölümünden altı yıl sonra çocukları Nicholas ve Frieda’nın yetiştirilmesine yardım eden Assia Wevill, kendini ve 4 yaşındaki kızı Shura’yı aynı yöntemle öldürdü.
Sylvia Plath’in biyolog olan oğlu Nicholas Hughes, annesi ve üvey annesinin intihar etmesinden yaklaşık yarım yüzyıl sonra Alaska’daki evinde kendini asarak intihar etti.
Bir Günah Çıkarma Şairi
Feministler, Plath’i otoriter bir baba, sadakatsiz bir koca tarafından deliliğe sürüklenen bir kadın ve mükemmel anne olma takıntısından çıldıran biri olarak tasvir ederler. Bazı eleştirmenler, çalışmalarını “vicdanımızın ihtiyaç duyduğu telaşlı, kontrolsüz şeyleri konuşan” bir günah çıkarma şairi olarak över. O belki de sadece toplum ve ailesi tarafından dayatılan değerlerin pasif bir alıcısı olmak yerine aktif bir sorgulayıcısı olmak için uğraşan biriydi. Cinsiyet eşitsizliği, erkek yaşamına öykünme, kadının konumu, evlilik ve kariyer çatışması, anne olma ve aile içinde toplumsal cinsiyet rollerine dayalı iş bölümüyle ilgili pek çok meseleyi sorguladı.
Plath’ın ölümünden sonra artan itibarı, genç şairlere onun gibi yazabilmek için ilham kaynağı oldu. Ancak, hiçbiri “çaresiz dürüstlüğünü” taklit edemedi. Ariel’deki şiirler, onu rahatsız eden yalnızlığın, güvensizliğin kanıtıdır ve ıssız imgeler, onun kendini yok etme konusundaki apaçık saplantısını gösterir. Ariel’de gündelik yaşam olayları, şairin korkunç psikolojik deneyimlerine dönüşür.
Sırça Fanus
Sırça Fanus, 19 yaşındaki Esther Greenwood tarafından anlatılıyor. Üç bölümden oluşan roman, Esther’in Manhattan’da öğrenci editör olarak tatmin edici olmayan deneyimlerini, çöküşünü, intihar teşebbüsünü, aile evine dönüşünü ve aydınlanmış bir kadın doktorun yardımıyla iyileşmesini anlatıyor. Romanın temalarından biri kurgunun kendisi kadar eski olan kimlik arayışı, diğeri ise geleneksel kadın rollerine karşı bir isyandır.
Sylvia Plath Eserleri
Plath, hayatı boyunca sadece bir kitap yayınladı, Sırça Fanus. Ancak şiirlerinin, kısa öykülerinin, mektuplarının ve çocuk kitaplarının birkaç derleme baskısı ölümünden sonra yayınlandı.
Şiir: The Colossus, Ariel, Crossing the Water, Winter Trees, The Collected Poems, Lady Lazarus
Düz yazı: The Bell Jar, Letters Home, Johnny Panic and the Bible of Dreams, The Journals of Sylvia Plath, The Magic Mirror, The Unabridged Journals of Sylvia Plath
Çocuk kitapları: The Red Book, The It Doesn’t Matter Suit, Collected Children’s Stories, Mrs. Cherry’s Kitchen
James Joyce eserleri ilginizi çeker mi? Sylvia Plath Hayatı Eserleri
Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Yorum Yapın