Kitap okumak hayal ile gerçek arasında köprü gibidir. Bazen sizi bambaşka dünyalara götürür, hayal kurdurur. Bazende öyle bir yerden yakalar ki sizi, birikmiş sorular dökülüverir kucağınıza. Güzeldir okumak, zamanı, mekanı yoktur. Nerede, ne zaman isterseniz arkadaşlık eder sessizce. Lakin kitap seçmek zor iştir, sayısız seçenek olunca raflarda. Ne okusak diyorsanız, Okumayı Sevenler için Kitap Önerileri burada!
Kitap Önerileri
Kuzeyli Annem * Jean Louis Fournier
Bir insanın annesine duyduğu sevginin, özlemin ve vefa borcunun sözcüklere dökülmüş hali. Jean-Louis Fournier, kendi geçmişini didik didik ederken, ironik ve bir o kadarda duygusal bir yapıta imza atıyor. İnsan okurken annesini, kendi anneliğini sorgulamadan edemiyor. Okuyun, bakış açınız değişecek.
“Annem babamı terk etmeyi çok isterdi ama böyle şeylerin yapılmadığı kutsal devirlerdeydik. Boşanma henüz evlilikten türeyen bir ürün değildi, ölümcül bir günahtı. Tanrı’nın kutsadığı şey silinemezdi.”
Kitap Hırsızı * Markus Zusak
Anlatıcı Azrail, zaman II. Dünya Savaşı, mekan Almanya, baş kahraman ise kitap hırsızı bir kız çocuğu. Kitapların yakıldığı Nazi Almanya’sın da yok edilmeye çalışılan şeyleri almak, yok olmasını önlemek, yaşamının bir parçası yapmak hırsızlık mıdır? Okuyup anlamak lazım!
“Aslında kitabın neyle ilgili olduğu önemsizdi. Asıl önemli olan, taşıdığı anlamdı.”
Alman Edebiyatından Okunası 10 Kitap için tıklayın!
Cam Sınır * Carlos Fuentes
Meksika’nın yazgısına başkaldıran eserleriyle tanınan Carlos Fuentes, Cam Sınır’da işçisiyle, işbirlikçisiyle, kaçakçısıyla, aydınıyla Amerika Birleşik Devletleri’ne sınırı olan küçük bir kasabanın serüvenini dokuz farklı hikayeyle anlatılıyor. Yoksulluğun, geri kalmışlığın, eğitimsizliğin, yozlaşmanın kıskacında binlerce insanın umut kapısı olarak gördükleri bir başka ülkede yaşanan acımasızlığın, hayal kırıklığının hikayesi.
“Acının utanma ile eş anlamlı olması Meksika dilinin bir özelliğidir. İhtiyarları kızdırmamak için ihtiyar yerine yaşlı denildiği gibi ya da ölümcül bir hastalığı hafifletmek için biraz hastaca denildiği gibi. Utanç acı verir, acı da kimi zaman utandırır.”
Mutlaka Okunası Latin Edebiyatı Eserleri!
Günden Kalanlar * Kazuo Ishiguro
2017 Nobel edebiyat ödülüne layık görülen Kazuo Ishiguro’nun basit cevaplar vermek yerine hafızamızla oynadığı eseri. Stevens adında bir kahya II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde Amerikalı yeni patronunun isteği üzerine eski bir çalışma arkadaşına iş teklif etmek üzere yola çıkıyor. Basit bir taşra yolculuğu sorgulamaya dönüşüyor. Yeni deneyimler, geçmiş zamanlarda acı verici yansımalara yol açarken utanç ve kafa karışıklığı, sayfalar döndükçe sis gibi kalınlaşıyor.
“Neden, neden hep olduğunuzdan başka türlü görünmek zorundasınız?“
Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım * Elena Ferrante
Napoli’de fakir bir mahallede yaşayan iki arkadaşın, Lila ve Lenù’nün sıradan yaşamlarının döngüsü içinde kendi kimliklerini oluşturma çabası, hayaller, gerçekler ve yüzleştikleri. Kitap ilk sayfasından itibaren merak uyandırarak okurunu içine çekiyor. Müthiş bir anlatıma tanık olmak istiyorsanız, okuyun…
“Çünkü o kendine yetmeyi bilirken, ben ona gereksinim duyuyordum, çünkü onun içinde, benim dahil olamadığım kendine ait şeyler vardı”
Tarçın Dükkanları * Bruno Schulz
Gerçek ve hayal arasındaki sınırları yeniden çizen bir yazar olarak bilinen Schulz, ‘gerçekliğin efsaneleştirilmesi’ dediği şeyinde ustası olarak karşımıza çıkıyor. Tarçın Dükkanlarında, Bruno Schulz fantastik ve efsanevileştirilmiş terimlerle büyüdüğü kumaşçı dükkanını ve babasının garip geleneklerini anlatıyor. Yazarın ressam olmasından da kaynaklanan çarpıcı betimleme yeteneği ve detaylandırma da ki ustalığı insanı şaşırtıyor. Kapitalizmin kısır döngüsü içinde bir çocuğun kayboluş öyküsü olarak da okunabilecek bu öyküler insanlığımızı sorgulatıyor.
“Kırmızı renk de diğer renkler gibi bir renktir; ancak hepsi bir araya gelirse ışık oluşur.“
Damızlık Kızın Öyküsü * Margaret Atwood
Damızlık Kızın Öyküsü, bir rejim eleştirisi ve arayışı ekseninde şekilleniyor. Bir kadın olarak bir gün uyanıyor ve her şeyin elinizden alındığını ve bir köle statüsüne düşürüldüğünüzü fark ediyorsunuz. Eski Amerika Birleşik Devletleri toprakları üzerine kurulan ve otokrat rejimle yönetilen Gilead, erkeklerin yönetimde olduğu ve kadınların damızlık olarak kullanıldığı bir yer. Damızlıklar ve yeni rejimden rahatsız olan erkekler, gizli bir örgütlenme olan “Mayday” çatısında birleşiyor ve direnmeye çalışıyorlar. Spekülatif kurgu gerçeğe dönüşebilir mi? Kitap bittiğinde aklınızda bu soru kalıyor.
“Fazla düşünmemeye çaba gösteriyorum. Başka şeyler gibi, şimdi düşünce de karneye bağlanmalı. Düşünmeye katlanılamayacak birçok şey var. Düşünmek şansını zorlayabilir insanın, benim amacım dayanmak oysa”
Margaret Atwood’un diğer eserleri için burayı tıklayın!
Sıfır Sayı * Umberto Eco
1992’de başlayan öykü, Mussolini’nin aslında 1945’te ölmediği, yıllardır gizli şekilde yaşadığı iddiası ile medya politikaları ve cinayet komplolarının yeraltı dünyasına çekilen bir hayalet yazarın etrafında dönüyor. Hikaye okuyucusuna, insanların düşüncelerinin medya yoluyla ne kadar kolay manipüle edilebileceğini gösteriyor.
“Yönetici olmak, yazmayı bilmek anlamına gelmez. Savunma bakanının el bombası atmayı bildiğini de söyleyemeyiz.“
Okunası Umberto Eco Eserleri için tıklayın!
Bir Çöküşün Öyküsü * Stefan Zweig
15. Louis döneminde, Fransız sarayında söz sahibi olan aristokrat bir kadının gerçek yaşamından kurgulanmış bir yapıt. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. Paris’teki hayatını burada da sürdürmeye çalışan Madam de Prie giderek mantıklı düşünme yetisini yitirmeye başlar. Yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için ölümcül bir plan yapar, bu plan onu kurtarabilir mi? Kitabı okurken kendinizi Madam de Prie’nin yerine koyup, kendi sonunuzu okuyormuş gibi hissetmeniz kaçınılmaz.
“İçini dökecek kimsesi yoktu, ancak karşısında ona cevap verecek gibi görünen kaskatı durmayan, bizzat yüzüne bakan hareketli bir şey duruyordu. Ne sorabilirdi ki aynaya?” kitap önerileri
Lüzumsuz Adam * Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık’ın 1948 yılında yayınlanan, 14 hikayeden oluşan kitabı Lüzumsuz Adam, kalabalık içinde kendini yalnız hisseden, lüzumsuz hissedenlere adanmış yaşanası hikayeler içeriyor. Sokakların, insanların, günlük telaşların, umudun ve umutsuzluğun fotoğrafını çekip önümüze koyuyor sanki Sait Faik, öyle bir fotoğraf ki koskoca bir kalabalığın içinde sadece yalnızlığınız çıkıyor ön plana.
“Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir, ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye, boğazlaşmaya, kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı, birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?” Okumayı Sevenler için Kitap Önerileri
Sait Faik Abasıyanık’ın Mahalle Kahvesi eseri için tıklayın!
Kolera Günlerinde Aşk * Gabriel Garcia Marquez
Aşk için bir ömür feda edilir mi? Florentino Ariza, ilk görüşte aşık olduğu Fermina Daza’yı 51 yıl, 9 ay, 4 gün bekler ve sonunda kavuşur büyük aşkına. Geçen yıllar içinde yaşadıkları bu aşka ihanet sayılabilir mi, yoksa sadece hayatın devam ettiğine dair işaretler midir? Marquez’in eşsiz anlatımıyla yaşanası bir aşk hikayesi, mutlaka okunmalı.
“Hiçbir işe yaramayan, ama insanın atmaya da kıyamadığı şeyler için bir çare bulunmalı”
Hayat Sorgusu sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Yorum Yapın